MARMARA’NIN KRONİK SORUNU: MÜSİLAJ
Marmara Denizi’nin yarı kapalı bir iç deniz olduğunu söyleyen Akpınar, ‘’Türkiye nüfusunun 1/3'ü Marmara Denizi çevresinde yaşadığı için kentleşmenin ve beraberinde sanayi kuruluşlarının yoğun olarak bulunduğu bir bölgede yer alır. Özellikle İstanbul, İzmit, Bursa illerini içeren Marmara Denizi kıyı şeritlerinde çeşitli nehir girdileri yoluyla gelen kirlilik nedeniyle Marmara Denizi’ndeki kirlilik yükü daha da artmaktadır. ‘’ diyerek bölgenin yapısına ve kirlilik sebeplerine dikkat çekti. ‘’Marmara Denizi gibi yarı kapalı iç denizlerde insan kaynaklı faaliyetler sonucu oluşan yüksek besin yükü, yüzey sularında bulunan fitoplanktonların aşırı büyüyüp çoğalmasına neden olarak ‘ötrifikasyonu’ ve bunun sonucunda da ‘müsilaj’ problemini gündeme getirmiştir.’’ sözleriyle müsilajın sebeplerine değinen Akpınar, ‘’Özellikle sudaki azot ve fosfor konsantrasyonundaki değişmeler uzun vadede su kalitesini etkiler. Bu nedenle azot ve fosforun su içinden uzaklaştırılması, ötrofikasyonun iyileştirilmesi ve müsilajın önlenmesi açısından öncelikli bir yaklaşımdır. Azot ve fosfor, sulardaki mikroorganizmalar için önemli bir besin kaynağıdır. Azot, evsel ve endüstriyel nitelikli noktasal kaynaklardan ve zirai / tarımsal kökenli alansal kaynaklardan denize ulaşır. Bu kirleticilerin nehirler yoluyla taşınması, kıyı ve deniz ekosistemlerinde meydana gelen su kalitesinin bozulmasında en önemli unsurdur. Bu nedenle nehirler yoluyla taşınan kirliliğin azaltılması, ötrofikasyonun iyileştirilmesi ve önlenmesi açısından öncelikli bir yaklaşımdır.’’ bu sözleriyle de projenin temel sebeplerine değindi.
.jpg)
YÜZER BİTKİ ADALARI PROJESİ NEDİR?
Akpınar, Yüzer Bitki Adaları’nın oluşturulmasına yönelik çalışmalarında Marmara bölgesinin önemli tatlı su kaynağı olan Çapraz Çayı üzerinden Marmara Denizi’ne gelen azot ve fosfor yükünün bitkiler tarafından tutularak su kalitesinin doğal yöntemlerle iyileştirilmesinin amaçlandığını söyledi. Proje kapsamında şu an ise sadece Çapraz Çayı üzerinde yüzer bitki adaları oluşturularak akan sudaki kirliliğin tutulması sağlanıyor. ‘’2021 yılında Tübitak 1001 projesi ile gerçekleştirdiğimiz pilot çalışmada Marmara Denizi’ne dökülen Çapraz ve Nilüfer Çayı üzerinde yüzer bitki adaları kurularak yayılı kirletici kaynaklardan gelen azot ve fosfor yükünün giderilmesinde çeşitli bitki türlerinin etkinliği belirlenmiştir.’’ diyerek projenin tarihçesine değinen Akpınar, ‘’Bu proje ile Marmara Denizi’ne yayılı kirletici kaynaklardan gelen yüklerin (başta azot ve fosfor yükleri olmak üzere) azaltılmasına yönelik yenilikçi ve ekolojik bir çözüm (iyi yönetim uygulamaları, dere ıslahı ve yeşil kuşak uygulamaları) oluşturulmuştur. “Yeşil Çözüm” olarak da bilinen Fitoremediasyon teknikleri, başta azot ve fosfor olmak üzere müsilaj oluşum süreçlerini arttıran kirletici yüklerinin azaltılmasına yönelik düşük maliyetli, etkin, sürdürülebilir ve çevreyle uyumlu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda çeşitli kirleticileri biriktirme potansiyeline sahip bitkiler ve bunlarla ilişkili olan canlı grupları kullanılarak karasal ya da sucul çevredeki kirleticilerin konsantrasyonlarının veya toksik etkilerinin azaltılması amaçlanmaktadır. Karasal ya da sucul çevredeki optimum azot ve fosfor çevriminin oluşturulmasında da fitoremediasyona yönelik yaklaşımların etkili olduğu bilinmektedir.’’ diyerek hem projede uygulanacak bilimsel tekniklere hem de projenin düşük maliyetli olmasına dikkat çekti.
FİTOREMEDİASYON TEKNİĞİ NEDİR?
Akpınar’a göre fitoremediasyon teknikleri bilim insanlarından mühendislere, kamu ve özel sektördeki çevre uzmanlarına kadar herkesin giderek dikkatini çekerken bu teknik aynı zamanda bitkinin kirleticiyi farklı bir forma dönüştürmesi, özümlemesi ya da parçalaması gibi bitkinin fizyolojisine ve kirletici biriktirme kapasitesine göre değişen farklı yöntemler içeriyor. ‘’Fitoremediasyon tekniklerinde, dikkat edilmesi gereken unsur, karasal ya da sucul alandaki kirleticinin özellikleri ile seçilecek bitkinin türünün bu kirleticiyi bertaraf edebilme yetisidir.’’ diyen Akpınar, ‘’Aynı zamanda türlerin seçiminde yayılım yapmayan/istilacı olmayan ve sucul ekosistemde gelişebilme yeteneğine sahip bitki türlerinin seçilmesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle fitoremediasyon teknikleri alana özgü çözüm sunmaktadır.’’ sözleriyle tekniğin önemine dikkat çekti.

NEDEN YÜZER ADA?
‘’Bitkilerin yüzer ada şeklinde konumlandırılması genellikle sucul ekosistemde akan suyun kalitesinin iyileştirilmesinde kullanılan bir yöntem olup nehirler yoluyla taşınan kirliliğin bertaraf edilmesinde önemli bir uygulamadır.’’ diyerek bu formulü neden tercih ettiklerini açıklayan Akpınar, ‘’Ancak dere kenarı ya da dere tabanındaki kirliliklerin giderimine yönelik çalışıyor olsaydık yüzer ada oluşturmak yerine farklı uygulamalar gerçekleştirirdik. Bu nedenle organik yada inorganik kirleticilerden hangilerinin ortamda olduğunu belirlemek ve bu kirliliklerden hangisi ya da hangilerini gidermek istediğiniz oldukça önemlidir.’’ diyerek her sorun karşısında başka çözüm yollarının denenmesi gerektiğini ifade etti. Çalışmalarının şu an doğada mevcut olan kirliliğin bertaraf edilmesinde ya da toksitesinin azaltılmasında etkili olabilecek ekolojik bir çözüm olduğunu söyleyen Akpınar son olarak şunları ifade etti: ’’Bu çalışma, bu konuda yapılacaklar arasında önemli bir parçayı oluşturmaktadır ancak tek başına bir çözüm oluşturamaz. Bu nedenle her disiplinin kendi alanında etkili çalışmasıyla Marmara Denizi'ndeki müsilaj probleminin önüne geçebiliriz. Biz kendi alanımızda özverili ve önemli bir çalışmayı uygulamaya dönüştürmeyi başardık. Destek olan gönüllülerimize teşekkür ediyoruz.’’
YÜZER BİTKİ ADALARI PROJESİ HAKKINDA BİLGİ
Doç. Dr. Ayşegül AKPINAR’ın geliştirdiği ve başarıyla sonuçlandırılan projenin geniş çaplı uygulamasını yapmak üzere 17 Şubat 2025 tarihinde Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi (DOSAB)’nde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, DOSAB yönetimi ve Bursa Uludağ Üniversitesi arasında bir protokol imzalandı. Bu protokol ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın koordinasyonunda hazırlanan ‘Marmara Denizi Eylem Planı’ ile yayılı kaynaklı kirliliğin kontrol altına alınmasına yönelik Bursa Uludağ Üniversitesi bünyesinde 2021 yılından beri gerçekleştirilen çalışmanın yaygınlaştırılmasının ilk adımı atılmış oldu.